Düne kadar yapılan bazı öngörülerin gerçeğe dönüşüp dönüşmemesi çok da önemli değil su durumda. Her yapılan yorumun haklılık payı olsa dahi okumayı yaparken veya konumumuzu seçerken bir gerçekliği gözden kaçırmamak gerekli. Her zaman suren bir mücadele ve alışılmış dinamikler üzerine kurulu bir düzen bu. Sadece bu defa bazı isler biraz perde önünde sahneletiliyormuş gibi yapılıyor. Mevcut halde bir kez daha üzerinde düşünülmesi gereken en temel durum; siyasi yaklaşımımız sebebiyle dahil olduğumuzu düşündüğümüz görüşün aslında uygulamada hiç de zannettiğiniz gibi olmadığı gerçeğinin ayan beyan ortalığa saçılmasıdır.
Hep yaşadığımız bu değil miydi? Önceleri veya dönemsel olarak birbirlerinden hiç haz etmedikleri malum olan kesimlerin bir anda ortak bir noktada buluşuvermesi. Ve sadece o an için denklem dışında kaldığını düşünen üçüncü şahısların ise bu diğer iki kesimi tutarlı olmamakla suçlaması. Dun kendi yaptıklarını unutarak tabi ki...
İşte tam burada durup düşünmek gerekli. Hep göz ardı edilen bir şey var. Konuştuğumuz siyaset olgusunun temel ilke sellik, etik, ahlak gibi değer yargılarıyla açıklanamayacak olması. Basit yaklaşımla sanıyoruz ki, dun bunu söyleyen yarın ise sunu söylemek durumundadır. Ve beklentimizin tersi bir tavırla karşılaşınca ise basıyoruz yaygarayı; bu nasıl bir omurgasızlıktır! Fakat yavaş yavaş öğrenmek zorunda birikiliyoruz ki, siyaset kurumu omurgasızlık veya netlik gibi yine sosyal öğreti, vicdan, temel ahlaki disiplin ve ilkesellik ile anlaşılmayacak bir kavram.
Pragmatizme giriş 101: "Doğruluğu ve gerçekliği tek yanlı olarak yalnızca eylemlerin sonuçlarıyla değerlendiren ve onlara yalnızca fayda açısından bakmak." Eğer bir bilgi veya yaklaşım günlük hayatta işe yarıyorsa o olgu doğrudur. Yaramıyorsa yanlıştır. Pratikteki yansıması belki bu açıklamadan az biraz farklı, hatta kimi vicdan sahibi kesim karşı dursa da benim için en faydalı olan doğrudur yaklaşımı insanoğlunun ortak doğru kabulüdür maalesef.
Ülkedeki kotu gidişatın faturasını dış güçlere bağlayan açıklamaları düne kadar sığ bulup alay edenler gün geliyor benzer bir savın arkasına sığınabiliyorlar. Haklı olarak, adalete her müdahalenin zorbalık olduğunu söyleyenler bugün tam da karşı olduklarını kendileri eyleme dönüştürünce ise gönül rahatlığıyla "mevzu bu sefer başka" diyebiliyorlar.
Hep yaşadığımız bu değil miydi? Önceleri veya dönemsel olarak birbirlerinden hiç haz etmedikleri malum olan kesimlerin bir anda ortak bir noktada buluşuvermesi. Ve sadece o an için denklem dışında kaldığını düşünen üçüncü şahısların ise bu diğer iki kesimi tutarlı olmamakla suçlaması. Dun kendi yaptıklarını unutarak tabi ki...
İşte tam burada durup düşünmek gerekli. Hep göz ardı edilen bir şey var. Konuştuğumuz siyaset olgusunun temel ilke sellik, etik, ahlak gibi değer yargılarıyla açıklanamayacak olması. Basit yaklaşımla sanıyoruz ki, dun bunu söyleyen yarın ise sunu söylemek durumundadır. Ve beklentimizin tersi bir tavırla karşılaşınca ise basıyoruz yaygarayı; bu nasıl bir omurgasızlıktır! Fakat yavaş yavaş öğrenmek zorunda birikiliyoruz ki, siyaset kurumu omurgasızlık veya netlik gibi yine sosyal öğreti, vicdan, temel ahlaki disiplin ve ilkesellik ile anlaşılmayacak bir kavram.
Pragmatizme giriş 101: "Doğruluğu ve gerçekliği tek yanlı olarak yalnızca eylemlerin sonuçlarıyla değerlendiren ve onlara yalnızca fayda açısından bakmak." Eğer bir bilgi veya yaklaşım günlük hayatta işe yarıyorsa o olgu doğrudur. Yaramıyorsa yanlıştır. Pratikteki yansıması belki bu açıklamadan az biraz farklı, hatta kimi vicdan sahibi kesim karşı dursa da benim için en faydalı olan doğrudur yaklaşımı insanoğlunun ortak doğru kabulüdür maalesef.
Ülkedeki kotu gidişatın faturasını dış güçlere bağlayan açıklamaları düne kadar sığ bulup alay edenler gün geliyor benzer bir savın arkasına sığınabiliyorlar. Haklı olarak, adalete her müdahalenin zorbalık olduğunu söyleyenler bugün tam da karşı olduklarını kendileri eyleme dönüştürünce ise gönül rahatlığıyla "mevzu bu sefer başka" diyebiliyorlar.
Düne kadar usul tartışması öncelik değil asil olan gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır diye haykıranlar, gün geliyor amaç temiz olsa bile izlenen yol hatalıdır ama diyebiliyorlar.
Diğer yandan ise muhalefette olanlar hak, hukuk, adalet ilkemizdir deyip toplum nezdinde henüz temize çıkmamış bazı kişileri bünyelerine katarak vitrin önüne koyabiliyorlar. Ve gün geliyor, dun badem bıyıklı diyerek bayağı bir şekilde ötekileştirdikleriyle ile dahi (-onların gözünden) ortak çıkar uğruna bir araya gelmek fikrinden hiç de gocunmuyorlar. İktidar için her yol mubah...
Kimileri ise daha haftalar önce darbeci diyerek yaftaladıklarıyla el ele kol kola yeni hedeflerini belirliyorlar belki de. Yazarlar, gazeteciler, siyasiler, toplumun her kesimi hep bir ağızdan sunu soyluyor; "Dun dundur, bugün bugündür". Yada bu söz olmadıysa daha entelektüel ve güzel duruyor diye sunu tercih etmek isteyenler de olabilir pekala; "Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir". Haklısınız. İstediğiniz cümlenin ardına sığının ama kaçamazsınız.
Birde bu donem daha çok duyduğumuz ve duyacağımız konjonktür kelamı var. Teorik olarak sözlük karşılığı: Geçerli durum. Her türlü durumun ve şartın ortaya çıkardığı sonuç, vs.
Bu gibi atmosferde kullanılabilecek yerinde kelimelerden biri değil mi? Fakat konjonktürün altında yatan gerçek anlam suna benzer bir şey aslında "iç veya dış siyasetin, tarihteki kişi veya olayların tartışıldığı ortamlarda, nadiren bir hakikate tekabül etse de, genellikle her türlü tutarsızlık, iki yüzlülük, haksızlık, taviz ve gayrı ahlakiliğin meşrulaştırılmasında kullanılan temel malzeme."
Hal böyle olunca bizim gibi siyaseti anlamaya ve öğrenmeye çalışanların zihinleri daha da bulanacaktır böyle zamanlarda. Her ne kadar salt akil ve insani değer yargılarından bağımsız değerlendirme yaptığımızı zannetsek bile faydasız. Siyaset veya politika sanatının işleyişini yani A-B-C sini ruhumuzda, vicdanımızda ve en nihayetinde özümüzde istem dışı edindiğimiz temel toplumsal etik yargılarla konumlandırmak çok da kolay olmayacaktır. Uzaktan seyredip eldeki eski ekipman ve geçmişte yaşananların öğretileri yardımıyla ancak sağlıklı bir okuma sağlanabilir.
Genellikle bilimde de rasyonel bir kabul olan gözlemci etkisini siyaset ve sosyoloji ilmi için uygulamak mümkün gözüküyor. Gözlemci etkisi; "Bir gözlemde gözlemcinin -ister katılımlı, ister katılımsız- olay yada durum içinde bulunuşundan doğan ve olay ya da durum. Üzerinde şu ya da bu yönde etkide bulunacağı varsayılan yöneltici etki." Belki de olan bitenin üzerinden belirli bir zaman geçip, biz gözlemcilerin etkisi azalınca veyahut tamamen ortadan kalkınca en sağlıklı okuma yapılabilecektir. Seneler öncesindeki yaşanan her tarihi ve siyasi süreci bugünün gerçekliğiyle daha berrak şekilde algılamamız, bilgi düzeyimizdeki artıştan kaynaklanıyor dense bile bir diğer nedeni ise gözlemcinin ortama etkisinin azalmasıdır. Bekleyelim, görelim ama olacaklara ise asla şaşırmayalım.
Diğer yandan ise muhalefette olanlar hak, hukuk, adalet ilkemizdir deyip toplum nezdinde henüz temize çıkmamış bazı kişileri bünyelerine katarak vitrin önüne koyabiliyorlar. Ve gün geliyor, dun badem bıyıklı diyerek bayağı bir şekilde ötekileştirdikleriyle ile dahi (-onların gözünden) ortak çıkar uğruna bir araya gelmek fikrinden hiç de gocunmuyorlar. İktidar için her yol mubah...
Kimileri ise daha haftalar önce darbeci diyerek yaftaladıklarıyla el ele kol kola yeni hedeflerini belirliyorlar belki de. Yazarlar, gazeteciler, siyasiler, toplumun her kesimi hep bir ağızdan sunu soyluyor; "Dun dundur, bugün bugündür". Yada bu söz olmadıysa daha entelektüel ve güzel duruyor diye sunu tercih etmek isteyenler de olabilir pekala; "Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir". Haklısınız. İstediğiniz cümlenin ardına sığının ama kaçamazsınız.
Birde bu donem daha çok duyduğumuz ve duyacağımız konjonktür kelamı var. Teorik olarak sözlük karşılığı: Geçerli durum. Her türlü durumun ve şartın ortaya çıkardığı sonuç, vs.
Bu gibi atmosferde kullanılabilecek yerinde kelimelerden biri değil mi? Fakat konjonktürün altında yatan gerçek anlam suna benzer bir şey aslında "iç veya dış siyasetin, tarihteki kişi veya olayların tartışıldığı ortamlarda, nadiren bir hakikate tekabül etse de, genellikle her türlü tutarsızlık, iki yüzlülük, haksızlık, taviz ve gayrı ahlakiliğin meşrulaştırılmasında kullanılan temel malzeme."
Hal böyle olunca bizim gibi siyaseti anlamaya ve öğrenmeye çalışanların zihinleri daha da bulanacaktır böyle zamanlarda. Her ne kadar salt akil ve insani değer yargılarından bağımsız değerlendirme yaptığımızı zannetsek bile faydasız. Siyaset veya politika sanatının işleyişini yani A-B-C sini ruhumuzda, vicdanımızda ve en nihayetinde özümüzde istem dışı edindiğimiz temel toplumsal etik yargılarla konumlandırmak çok da kolay olmayacaktır. Uzaktan seyredip eldeki eski ekipman ve geçmişte yaşananların öğretileri yardımıyla ancak sağlıklı bir okuma sağlanabilir.
Genellikle bilimde de rasyonel bir kabul olan gözlemci etkisini siyaset ve sosyoloji ilmi için uygulamak mümkün gözüküyor. Gözlemci etkisi; "Bir gözlemde gözlemcinin -ister katılımlı, ister katılımsız- olay yada durum içinde bulunuşundan doğan ve olay ya da durum. Üzerinde şu ya da bu yönde etkide bulunacağı varsayılan yöneltici etki." Belki de olan bitenin üzerinden belirli bir zaman geçip, biz gözlemcilerin etkisi azalınca veyahut tamamen ortadan kalkınca en sağlıklı okuma yapılabilecektir. Seneler öncesindeki yaşanan her tarihi ve siyasi süreci bugünün gerçekliğiyle daha berrak şekilde algılamamız, bilgi düzeyimizdeki artıştan kaynaklanıyor dense bile bir diğer nedeni ise gözlemcinin ortama etkisinin azalmasıdır. Bekleyelim, görelim ama olacaklara ise asla şaşırmayalım.