Kırık
bir sandalye tepesinde oturmak gibi bir şey bu beklide, biçare yorgunluklarına
dermandır ki dinlenirsin bir vakit fakat tedirginlik hiçbir zaman yakanı
bırakmaz. Ha düştüm ha düşeceğim... Vakitsiz gelen galibiyetlerin bir lokmalık
hazzı kadar geçici…Yıllardır görmediğin biriyle ayaküstü lafa dalıp kaçırdığın
son vapurun uzaklaşmasını izlemek gibi.
Masmavi
gökyüzünün göz kırpışında bir süre sonra beliren yağmur yüklü bulutların
sinsiliği bu… Ya da tam tersine umutsuz günün arkasına gelen müjdeli bir haber…
Hepsi iç içe geçmiş sanki ve ayrı gayrı yok hüzünle sevinç arasında. Aynı anda
hayata kapanan gözün yamacında, ilk nefes alışı var bir bebeğin.
Bizler
de öyle değil miyiz? Ağız dolusu kahkahalar atıp ardından sebepsiz bir keder
kaplamaz mı sizin de yüreklerinizi. En tatlı rüyalarınızın peşinden geldiği
olmadı mı en gerçek yüzüyle yaşamak kaygılarınız. Hiç mi yere düşmedi az evvel
aldığınız fıstıklı dondurma, kayıp külahından usulca…
Fakat
bir de öbür tarafa var ki her şeye inat inandığım. Zifiri karanlıkların tamda
içinde, alışmışken tek başına yürümeye, bir başka can, yoldaş olmadı mı toprak
yollarınızda. Sigaradan son bir nefes daha çekerken hiç çalmadı mı radyoda o en
sevdiğiniz şarkı. Aklınıza geldiği olmadı mı hiç hem de tam son dakikada
sorunun doğru cevabı. Akşamın bir vakti kapınız çalınıp hiç mi gelmedi özledikleriniz beklenmedik vakitte…?
Oldu,
evet… Benim oldu…
Kan
çanağı gözlerle uyanıp sol yanımda dalgalı denizleri gördüğüm oldu. O müjdeli
haber bana da geldi, son umutlarımı kenara süpürürken. Nefes nefese çıktığım
yokuşların sonunda kavuştum bekleyenlerime. Ağrılarım dindi bazen bir
dokunuşla, hemen o anda.
Hoşgeldin sevgilim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder