11 Nisan 2013 Perşembe

Hoşgeldin...

Kırık bir sandalye tepesinde oturmak gibi bir şey bu beklide, biçare yorgunluklarına dermandır ki dinlenirsin bir vakit fakat tedirginlik hiçbir zaman yakanı bırakmaz. Ha düştüm ha düşeceğim... Vakitsiz gelen galibiyetlerin bir lokmalık hazzı kadar geçici…Yıllardır görmediğin biriyle ayaküstü lafa dalıp kaçırdığın son vapurun uzaklaşmasını izlemek gibi.
Masmavi gökyüzünün göz kırpışında bir süre sonra beliren yağmur yüklü bulutların sinsiliği bu… Ya da tam tersine umutsuz günün arkasına gelen müjdeli bir haber… Hepsi iç içe geçmiş sanki ve ayrı gayrı yok hüzünle sevinç arasında. Aynı anda hayata kapanan gözün yamacında, ilk nefes alışı var bir bebeğin.
Bizler de öyle değil miyiz? Ağız dolusu kahkahalar atıp ardından sebepsiz bir keder kaplamaz mı sizin de yüreklerinizi. En tatlı rüyalarınızın peşinden geldiği olmadı mı en gerçek yüzüyle yaşamak kaygılarınız. Hiç mi yere düşmedi az evvel aldığınız fıstıklı dondurma, kayıp külahından usulca…
Fakat bir de öbür tarafa var ki her şeye inat inandığım. Zifiri karanlıkların tamda içinde, alışmışken tek başına yürümeye, bir başka can, yoldaş olmadı mı toprak yollarınızda. Sigaradan son bir nefes daha çekerken hiç çalmadı mı radyoda o en sevdiğiniz şarkı. Aklınıza geldiği olmadı mı hiç hem de tam son dakikada sorunun doğru cevabı. Akşamın bir vakti kapınız çalınıp hiç mi gelmedi özledikleriniz beklenmedik vakitte…?
Oldu, evet… Benim oldu…
Kan çanağı gözlerle uyanıp sol yanımda dalgalı denizleri gördüğüm oldu. O müjdeli haber bana da geldi, son umutlarımı kenara süpürürken. Nefes nefese çıktığım yokuşların sonunda kavuştum bekleyenlerime. Ağrılarım dindi bazen bir dokunuşla, hemen o anda. 
Hoşgeldin sevgilim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder